Dinimizde kardeşliğin önemi nedir? İçimizi ısıtan bir hikâyenin izinde
Küçük bir sahil kasabasında, kışın sert rüzgârlarıyla ısınan bir mahallede yaşıyordu herkes. O sabah, caminin önünde çay dumanı yükselirken elimde not defterimle oturdum ve size anlatmak istediğim hikâyenin kahramanlarını bekledim. Çünkü “Dinimizde kardeşliğin önemi nedir?” sorusunun cevabını bazen bir vaazdan değil, yanımızdan geçen insanların sessiz adımlarından öğreniriz.
Yusuf erken geldi. Ceketinin cebinden küçük bir kalem defteri çıkarıp sayfaları çevirdi. Onu tanıyanlar bilir; çözüm odaklı, planlı, stratejik bir akla sahiptir. “Mahallenin erzak dayanışmasını nasıl daha verimli yaparız?” diye çizelgeler hazırladı, oklarla birinden ötekine akan yardım rotaları çizdi. Veriler, listeler, tarih ve saatler… Onun dünyasında hayır, bir planla daha çok insana ulaştırılır.
Az sonra Elif göründü. Mahallenin ablası. Empatisiyle, ilişki kurma becerisiyle ünlüdür. Çocukların sayısını, yaşlıların isimlerini, kimin geceleri yalnız kaldığını ezbere bilir. “Kardeşlik,” der, “bir çayı iki bardak yapmak kadar basit; ama niyeti büyükse kâinat kadar derin.”
Caminin minaresinden öğle ezanı okunduğunda, şehrin ortasından geçen dere taşmaya başladı. Yağmur günlerdir durmamıştı, su kıyısındaki evler diken üstündeydi. İşte o an, kardeşliğin kitaplarda kalan bir madde değil, nefes alan bir hakikat olduğunu hatırlatan sahne kuruldu.
Bir borunun sesi ve kalplerin sesi
Dere boyundaki ahşap köprünün altından korkutucu bir uğultu yükseliyordu. Ahmet amcanın evi, suyun ilk basacağı evdi. Yusuf hemen işe koyuldu: “Önce güvenli tahliye. Sonra gıda ve ısınma. Elif, sen kırılgan gruplarla iletişimi koordine et.” Elif gözleriyle bir çember çizdi: “Tamam; Hatice teyze yalnız, küçük Zeynep’le Hasan’ı da almamız gerek. Komşu Fatma’nın evinde sobalık var, ısıyı orada toplayalım.”
Kapılar çalındı, eller tutuldu, çocuklar yağmurun altından şemsiyeye sığdırıldı. Yusuf’un çizdiği oklar o gün, gerçek sokaklara dönüştü; Elif’in kurduğu bağlar, listelerdeki isimleri sıcak yüzlere çevirdi. Bir an geldi ki köprüde sıkışan koca bir dal parçası akışı tıkadı. Kimse yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Yusuf hesapla konuştu: “İp ve üç kişiyle denge kurarız, akışı açarız.” Elif kalple konuştu: “Önce çocukları uzaklaştıralım, yaşlıları da camiye taşıyalım. Korkuyu dindirirsek güç de gelir.”
Plan ve merhamet kol kola yürüyünce, dal parçası iplerle çekildi; su bir kez daha yolunu buldu.
Dinimizde kardeşliğin önemi nedir? Cevap, omuz omuza verilen anda saklıdır
O akşam camide, sobaların üstünde fokurdayan çay ve tencerede kaynayan çorba vardı. Herkes yorulmuştu ama gözlerde bir parıltı ışıldıyordu. İmam efendi, kısa ama derin bir cümle söyledi: “Müminler birbirini sevmede, merhamette ve şefkatte tek bir beden gibidir.” Söz bitince, Elif sessizce etrafı süzdü; Yusuf not defterini kapatıp uzun bir nefes aldı.
Kardeşlik dediğimiz şey, dinimizde sadece bir güzel tavsiye değil; bir ahit, bir sözleşme. “Kendin için sevdiğini kardeşin için de sev.” cümlesi, sofrada bir dilim ekmeği ikiye bölmek, pazarda son kalan battaniyeyi paylaşmak, yağmur altında ıslanırken şemsiyeyi yanındakine uzatmak demektir. Bu yüzden “Dinimizde kardeşliğin önemi nedir?” diye soranlara hikâyeyle cevap vermek isterim: Kardeşlik, plansız merhametin de, merhametsiz planın da eksik bıraktığı boşluğu dolduran ilahi ölçüdür.
Yusuf’un stratejisi, Elif’in kalbi
Yusuf ertesi gün herkes uyanmadan evvel caminin avlusuna bir tablo astı. “İhtiyaç ve yetenek haritası” adını koymuştu. Kimde ne var, kim neye ihtiyaç duyuyor… “Paylaşım, israfı önler; israf, kardeşliği tüketir.” diye küçük notlar düşmüş. Elif aynı panoya bir mektup iliştirdi: “Kardeşim, eğer bu satırları gözlerin yorgunken okuyorsan, bil ki yakınındayım. Gözlerine su, kalbine dua, sofrana yer ayırdım.”
İşte burada dinimizin kardeşlik anlayışı ete kemiğe bürünüyor: hak gözetmek, güven inşa etmek, sorumluluğu paylaşmak. Yusuf’un çözüm odaklı yaklaşımı, Elif’in empatiyle kurduğu köprüleri güçlendiriyor; Elif’in ilişkisel dili, Yusuf’un planlarının kalbe dokunmasını sağlıyor. İkisi aynı safın iki omzu gibi; omuzlar yan yana durunca saf düz oluyor, sıra ilerliyor.
Kardeşliğin görünmeyen mucizesi: Evin kokusu değişir
Bir hafta sonra yağmur durdu, dere sakinleşti. Ama mahallede bir şey değişmişti: Kapı zilleri daha cesur çalıyordu, çocukların kahkahaları uzaktan daha berrak duyuluyordu. Çünkü kardeşlik, yalnızca felakette değil, gündeliğin küçük sessizliklerinde de evin kokusunu değiştirir. Bir tabak çorba, bir mesaj, “Bugün nasılsın?” diye soran bir ses… Hepsi aynı ayetin farklı gölgeleri gibi üzerimize düşer.
Kardeşlik, çıkar ilişkilerinden daha uzun ömürlüdür; bir binanın tuğlaları gibi birleşirsek, rüzgâr ne kadar eserse essin, duvar yıkılmaz. Bazen birinin omuzuna baş koymak, bazen hakkı olanı geri vermek, bazen de kendi nefsini bir adım geri çekmektir. Ve işte tam burada dinimizin sesi şefkatle fısıldar: “Kardeşinin yükünü hafiflet; Rabb’in yükünü senden hafifletsin.”
Sen de hikâyenin bir kahramanı ol
“Dinimizde kardeşliğin önemi nedir?” sorusunun cevabını o gün kasabada birlikte yazdık; ama hikâye burada bitmedi. Çünkü her şehirde yeni bir Yusuf, her sokakta yeni bir Elif var. Belki bu yazıyı okurken içinden bir isim geçiyordur: “Ben şuradan başlayayım.” De ki: Bugün bir kapıyı çalayım, bir gönlü yoklayayım, bir yükü alayım. Kardeşlik, niyetle başlar; niyet kaderin kapısını çalar.
Yorumlarda buluşalım
– Sizin mahallenizde kardeşliği çoğaltan küçük bir hareket hatırlıyor musunuz?
– Stratejiyle merhameti nasıl yan yana getiriyorsunuz?
– Kardeşlik sofrasında paylaşmayı çoğaltan hangi alışkanlıkları önerirsiniz?
Bu satırları bir dua gibi bitireyim: Rabbim bizi birbirine kol kanat geren, “ben”i “biz”le güzelleştiren kullarından eylesin. Kardeşlik öykümüz, bugün burada, sizin cümlenizle çoğalsın.