İçeriğe geç

Hangi antlaşma ile ülkemizin sınırları belli olmuştur ?

Hangi Antlaşma ile Ülkemizin Sınırları Belli Olmuştur?

Türkiye’nin sınırları, tarihsel olarak pek çok mücadele, savaş ve diplomatik sürecin sonucunda şekillenmiştir. Bu süreçlerin en önemlilerinden biri, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’dır. Lozan Antlaşması, sadece coğrafi sınırlarımızı belirlemekle kalmamış, aynı zamanda toplumsal yapımızı ve farklı grupların haklarını da etkilemiştir. Ancak bu sınırların içine hapsolmuş yaşamlar, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden bakıldığında, bugünkü toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiği sorusu gündeme gelir.

Lozan Antlaşması ve Toplumsal Cinsiyet Perspektifi

Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Türkiye’nin ulusal sınırlarını belirleyen önemli bir metin olmuştur. Ancak antlaşmanın toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiği, sadece etnik ve dini gruplarla sınırlı değildir. Kadınların toplumsal statüsü ve hakları, bu dönemin en önemli sorunlarından birini oluşturuyordu. Kadınların sosyal ve siyasi alandaki yerini belirleyen reformlar, Lozan’ın hemen ardından hız kazanmış olsa da, bu süreç toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşma konusunda kesintisiz bir yolculuk olmuştur.

Günümüzde, İstanbul’da sokakta yürürken, toplu taşımada kadınların yaşadığı güvenlik problemleri ve seslerini duyurma çabalarını gözlemlemek mümkün. Hala her gün şiddet ve ayrımcılık gibi sorunlarla karşılaşan kadınlar, Lozan Antlaşması’nın üzerinden geçen bir asırda, cinsiyet eşitliği konusunda daha fazla hakka sahip olsalar da, pek çok engelle karşılaşıyorlar. Çalıştığım sivil toplum kuruluşunda, kadınların iş gücüne katılımı ve haklarının savunulması için verdiğimiz mücadele, halen pek çok kadın için eşit haklara ulaşmanın zor olduğunu gösteriyor.

Çeşitlilik ve Lozan’ın Etnik Temsil Boyutu

Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları belirlenirken, coğrafi sınırların yanı sıra, ülkedeki farklı etnik grupların hakları da şekillenmiştir. Ancak bu etnik grupların yaşam biçimleri, kültürleri ve dilleri zamanla baskılanmış, asimilasyon politikaları devreye girmiştir. Lozan, bu grupların anayasal bir temele dayanan haklarını garanti altına alırken, pratikte birçoğunun kimliklerini özgürce ifade etmeleri sınırlanmıştır.

Günümüzde, İstanbul’daki sokaklarda farklı etnik kökenlerden gelen insanları görmek sıradan bir durum haline gelmiştir. Ancak hala, azınlık gruplarının yaşadığı yerlerde ayrımcılığa uğrama, kimliklerini gizlemek zorunda kalma gibi zorluklar devam etmektedir. Özellikle Kürt, Alevi ve diğer azınlık grupları, toplumsal kabul ve eşit haklar konusunda hala büyük mücadeleler vermektedir. İstanbul’daki toplu taşıma araçlarında, bazen bazı kişiler arasında yaşanan gerilimler, bu çeşitliliğin toplumsal kabulü noktasında önemli ipuçları sunar. Yani Lozan, belki sınırları belirlemiş olabilir, ama içerideki sosyal adalet için halen yapılması gereken çok şey var.

Sosyal Adalet ve Lozan’ın Yansımaları

Lozan Antlaşması, özellikle azınlıkların hakları konusunda belirleyici olmuştur. Ancak bu antlaşma, sosyal adaletin tamamen sağlandığı bir düzeni garanti etmemektedir. Bugün, İstanbul’da gittiğim her sokakta, her işyerinde, her okulda, toplumsal adaletin eksik olduğu bir çok örnekle karşılaşıyorum. Mesela bir arkadaşım, işyerinde farklı bir etnik kimlikten geldiği için bazı fırsatlarda geri bırakıldığını belirtiyor. Bu tür ayrımcılık, yıllar önce imzalanan bir antlaşmanın gölgesinde, hala toplumun her alanında varlık göstermektedir.

Ayrıca, sokaklarda rastladığım birçok insan, toplumsal eşitsizliklerin daha çok gelir düzeyine dayalı olduğunu söylüyor. Sosyal adaletin en büyük tehditlerinden biri, ekonomik eşitsizliktir ve bu, etnik kimlik ve cinsiyet fark etmeksizin toplumda derin yaralar açmaktadır. Lozan Antlaşması, sınırları belirleyebilir, ancak insanların adalet duygusunu tam anlamıyla sağlamak, ancak ekonomik ve toplumsal politikaların bir arada çalışmasıyla mümkündür.

Sonuç: Lozan’ın Günümüzdeki Yansımaları

Lozan Antlaşması, Türkiye’nin sınırlarını çizen ve bir milletin yeniden şekillenmesine yardımcı olan bir metin olmuştur. Ancak sadece coğrafi sınırları değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da etkileyen bir belgedir. Kadınların, etnik grupların ve tüm farklı kesimlerin eşit haklar için mücadelesi devam etmektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu sınırları sadece haritalar belirlemez; sokaktaki insanın, işyerindeki çalışanın, toplu taşımada yolculuk yapan bireyin de bu sınırlar içinde daha eşit, daha adil ve daha kabul edici bir yaşam için mücadelesi devam etmektedir.

Lozan’ın getirdiği sınırlar, sadece haritalarda görünürken, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi meselelerin etkisiyle şekillenen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Her birimizin yaşadığı çevrede, bu sınırların nasıl yansıdığını gözlemleyerek, toplumsal adaletin temellerini atmak için daha fazla çaba sarf etmeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
grandoperabet giriş